Cihangir

Cihangir
Geçmişten günümüze her yaştan İstanbullunun, İstanbul’un en güzel noktalarından biri olarak gösterdiği Cihangir; bugün tarihi dokusunu eski binaları ve sokaklarıyla bir parça da olsa bize ulaştırabilmeyi başarmış sayılı semtlerden… Tarih boyunca farklı dönemlerde farklı şekillerde popülaritesini sürdüren bu şirin semt; günümüzde kafeleri ve barları ile günlük hayatın cazibe noktası iken müzeleri ile sanatın merkezi, sokak hayvanlarıyla ise canlılığın ve sosyalleşmenin odak noktası niteliğindedir. İstanbul’a yolunuz düştüğünde ıskalamamanız gereken bu özel semtin geçmişini ve ayırt edici özelliklerini gelin daha yakından inceleyip birlikte daha fazla bilgi sahibi olalım.

Cihangir Sokaklarına Tarihi Bir Yolculuk…
Beyoğlu’nun kuzeyinde konumlanan Cihangir, Sıraselviler Caddesi ile Kazancı Yokuşu’nun Fındıklı’ya doğru uzanan ve inişli çıkışlı yokuşlarıyla meşhur olan bir yamaçta yer alır. Çok sayıda işletme ve banka gibi kurumsal yapıların yer aldığı bu semtin geçmişi; 1563 kaynaklarında nahoş kadın ve erkeklerin yaşadığı, 1930 – 50 yıllarında ise randevuevleri ile varlıklı kesimin bir arada olduğu dönemlerden oluşur.
Adını Kanuni Sultan Süleyman ile Hürrem Sultan’ın oğlu Şehzade Cihangir’den alan semt, şehzadenin genç yaşta ölümü üzerine Mimar Sinan tarafından bölgedeki bir tepeye inşa edilen Cihangir Camii ile karakterini kazanır. Böylece bölge zaman içinde bir yerleşime dönüşür ve semt halini alır. 19. yüzyılda ahşap evler nedeniyle çıkan yangınlara karşı 20. yüzyıldan itibaren yükseltilen beton apartmanlar sayesinde ilgi gören Cihangir, nüfus yoğunluğu hızla artan bir yerleşim olur. 1960’larda nüfusun büyük bölümünü oluşturan gayrimüslimlerin bölgeyi terk etmesinden sonra bakımsızlaşan ancak 1980 sonrasında sanatçı kitlenin sahiplenmesiyle yeniden yükselen Cihangir, bugün halen önemini koruyan yerlerden biridir.

Cihangir’de Gezilecek Yerler
Cihangir; dar sokaklarını keşfetmenin, kafelerinde tatlı ve kahvenin keyfini çıkarmanın, mükemmel fotoğraflar yakalamanın yanında ilgi alanlarına özel deneyimler de sunuyor. Bunlardan birkaçını sizler için sıraladık:

Müzeler:Bölgede edebiyat meraklılarının ilgisini çekecek iki müze var; Orhan Kemal Müzesi ile Çukurcuma’daki Masumiyet Müzesi. Orhan Kemal’in özel eşyalarının ve fotoğraflarının sergilendiği Orhan Kemal müzesi, geçmişe doğru küçük bir yolculuğa çıkmanızı sağlayacak. Kiremit rengiyle ilgi uyandıran Masumiyet müzesi ise Orhan Pamuk’un aynı adlı romanından esinlenerek oluşturulmuş, roman karakterlerinden detaylar barındıran özel bir deneyim sunacak.

Antika ve vintage dükkanları: Eğer eski ev eşyalarına ya da kıyafetlere meraklıysanız bölgede bulunan sayısız dükkân sizin için mükemmel alışveriş durakları olacak. Buralarda uygun fiyatlara nadir parçaları bulabilmeniz mümkün. Özellikle de komşu semt Çukurcuma’da tarihi hamamların ve butik kafelerin yanı sıra birbirinden ilginç parçalar bulabileceğiniz antika dükkanlarını gezebilirsiniz.

Cihangir merdivenleri: Kılıç Ali Paşa Mahallesi’nden Tophane’ye doğru inerken karşınıza çıkacak Cihangir merdivenleri, boğaz manzarası eşliğinde vakit geçirmek veya dinlenmek için size mükemmel bir ortam sunacak.

Karaköy

Karaköy
Eminönü’nden başlayıp Galata Köprüsü’nün nefes kesen manzarası eşliğinde karşıya geçtiğinizde tarihi binaları ile sizleri karşılayacak olan Karaköy, ana caddesi boyunca sıralanmış eski iş hanları ve banka binalarıyla geçmiş ve şimdinin bir aradılığını en güzel yansıtan semtlerden… Eski ve uzun süre depo olarak kullanılmış dükkanların son 7 – 8 yıldır yeni nesil kafelere dönüştürülmesiyle günümüz jenerasyonuna kazandırılan bu tarih kokan semt, geçmişte ticaretin kalbinin attığı yerlerden biriydi. Gelin, İstanbul’un en eski yerleşim ve ticari bölgelerinden biri olan Karaköy’ün tarihsel arka planı ile bugün gittiğinizde neler yapabileceğinizi içeren bu yazımızda sizleri küçük bir keşfe çıkaralım.

Her Dönem Aktif Bir Liman Semti…
Eminönü ile Beyoğlu’nu birbirinden ayıran haliç sayesinde Bizans döneminden bu yana aktif bir şekilde liman olarak kullanılan Karaköy, önceden tarihin ünlü tüccarları Cenovalıların yerleşim ve iş yapma amaçlarıyla faydalandıkları bir yerdi. Osmanlı’nın İstanbul’u fethinden sonra da tüccarların kullanımına ayrılan bu bölge; Cenevizlilerin ve Müslümanların yanı sıra Rum, Ermeni, Gürcü ve Yahudilerin de ortak yaşam merkezlerinden biri oldu.
1895’te bir Fransız şirketi tarafından tamamlanan iskeleyle birlikte işlevini sürdüren Karaköy, 19. Yüzyılın sonlarına doğru eski adıyla Voyvoda şimdiki adıyla Bankalar Caddesi olan bölgede açılan bankalarla yeni bir yüz kazandı. Osmanlı Bankası’nın merkezinin yanı sıra farklı ülkelerin sigorta şirketlerinin de kurulduğu bu dönemde giderek gelişmeye devam etti. 20. Yüzyılda ise bölgede artan ticari faaliyetler; gümrük binaları, yolcu terminali ve deniz antreposu eşliğinde Karaköy’ün daha da genişlemesini sağladı. İskele boyunca uzanan Yunan tavernalarına ek olarak bu bölge, bir dönem meşhur Zürafa Sokak da dahil olmak üzere genelevlerin merkezi konumundaydı. Günümüzde aktif şekilde vapur seferlerinin düzenlendiği, balık restoranları ile tatlıcıların yoğun olduğu, en büyük caddesi olan Kemeraltı Caddesi’nde hırdavatçıların ve elektronikçilerin konumlandığı; halen önemini koruyan bir semttir.

Karaköy’de Gezilecek Yerler
Karaköy, bugün sadece üçüncü nesil kahve trendinin etkisiyle yenilenen ve gençlerin uğrak noktası haline gelen Kemankeş ve Mumhane caddelerinin arasında kalan bölgeyle değil tarihi – turistik yapılarıyla da dikkat çeker. Bunlardan bazılarını sizler için sıraladık:

Dini Merkezler: Pek çok milletten ve dini görüşten insanın yaşadığı bu semt zamanla sinagogların, kiliselerin ve camilerin bir arada bulunduğu yerlerden biri olmuştur. Ufak ve büyük çaplı yapılardan bazıları şunlardır: Tofre Begadim Sinagogu, Zülfaris Sinagogu, Arap Camii, St. Benoit Kilisesi, Surp Pırgiç Ermeni Katolik Kilisesi ve Panavia Türk Ortodoks Kilisesi.

Sanat Galerileri: Uzun yıllardır sanatın merkezi olan Beyoğlu’nun bir ayağı da Karaköy’dür. Pek çok sanat galerisinin yer aldığı bölgede uğrayabileceğiniz noktalardan bazıları; İstanbul Modern, Mixer, Global Karaköy, D’art Galeri ve Sanatorium.

Kamondo Merdivenleri: Bankalar Caddesi ile Banker Sokağı’nı birleştiren art nouveau üslubuyla yapılmış Kamondo merdivenleri, bölgenin simgelerinden birini oluşturur. Buraya yolunuz düştüğünde sizin için en güzel fotoğraf durağı olacaktır.

İstiklal Caddesi

İstiklal Caddesi
Tarih sahnesinin hemen her milletinden insan barındırmış, ticaretten eğlenceye, yerleşimden sanata kadar pek çok alana yönelik yapılaşmaya kucak açmış olan İstiklal Caddesi; eski tarihlerden bu yana temposu hiç düşmeyen yerlerin başında gelir. İstanbul için olduğu kadar Türkiye için de farklı kesimlere hitap edebilen yapısı ve sürekli değişip yenilenen çehresi ile hem kültürel hem de stratejik bir yer oldu İstiklal Caddesi… Bir İstanbul seyahatinde çok kısa bir zamanınız olsa bile mutlaka uğramanız gereken yerlerin ilk sırasını kapabilecek bu yerin tarihteki önemini gelin daha yakından inceleyelim.

Farklı Kültürlerin Etkileşim Noktası…
İstiklal Caddesi’nin bugünkü değerini kazanmasını sağlayacak hareket, Osmanlı’nın İstanbul’u fethinden sonra Galata’nın canlanması ve sur içinde oturan halkın bölgeye taşınmasıyla oldu. Eski adı Pera (karşı yaka) olan bu bölge, Fransızlar başta olmak üzere pek çok yabancı milletten oluşan kitlenin yeni binalar inşa etmesiyle giderek popülerleşti. Aynı dönemde yapılan Fransız sarayı ile birlikte cadde, Grande Rue de Pera adını aldı.
15. yüzyılda inşa edilen Galata Mevlevihanesi ve bugün Asmalı Mescit Sokağı olarak bildiğimiz yere adını veren camii ile birlikte yavaş yavaş Müslüman toplulukların da yerleşmeye başladığı bölgede Müslüman nüfusu artsa da caddenin dokusuna hâkim olan yine yabancıların kültürü olmuştur. Osmanlıcada Cadde-i Kebir olarak bilinen, yüzyıllar geçtikçe çevresindeki sokaklarla birlikte giderek gelişen cadde; Cumhuriyet’in ilanından sonra tiyatro, sinema, otel, restoran gibi girişimlerle yenilenerek İstiklal Caddesi adını aldı. Uzun bir dönem boyunca farklı kültürleri barındıran kozmopolit yapısıyla renkli ve canlı bir yer olan bu bölge, gayrimüslimlere karşı uygulanan politikalar sonucunda insanların terk etmesiyle canlılığını yitirmeye başladı.
1990’lı yıllarda eski binaların onarılması ve buraların sanat galerileri, kitapçılar ve kafelere dönüştürülmesiyle eski hareketli zamanlarına yeniden döndü. Son zamanlarda betonlaşmanın da etkisiyle yeşilliğini ve rengini yitirmesine sebep olan düzenlemelere rağmen halen yoğun bir şekilde ziyaret edilen yerlerden biri İstiklal Caddesi…

İstiklal Caddesi’nde Görülecek Yerler
Tarihi binaları, sanat galerileri, eski sokakları ve yıllardır hizmet veren restoran, kafe, mağaza gibi işletmeleri ile herkesin ilgisini uyandıracak şeylere sahip olan İstiklal Caddesi’nde mutlaka görmeniz gereken birkaç yeri sizler için sıraladık:

• St. Antuan Katolik Kilisesi
• Pera Müzesi
• Narmanlı Han
• Türvak Tiyatro Müzesi
• Aznavur Pasajı
• Çiçek Pasajı
• Beyoğlu Sineması
• Salt Beyoğlu
• Pasaj Hazzopulo

Taksim Meydanı

Taksim Meydanı
Hem İstanbul’un hem de Türkiye’nin belki de en meşhur meydanı olan Taksim Meydanı, çevresinde konumlanan lokanta zincirleri, mağazalar ve kafelerle gündüz ve gece boyunca hayatın hiç durmadığı özel bir alana sahip. Tarihi Osmanlı dönemine dayanan, günümüze kadar şekil değiştirmesine rağmen varlığını ve önemini sürdüren bu alan; bir ucu İstiklal Caddesi, bir ucu Gümüşsuyu’na uzanan lokasyonuyla pek çok yönden cazibe merkezlerinden biri. Bu yazımızda Taksim Meydanı hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak isteyenler için tarihini ve geçirdiği değişim süreçlerini kısaca ele aldık.

Şehir Yaşamının Modern Simgesi…
Adını Osmanlı döneminde yakın yerlere su taşımak için inşa edilen ve maksem adı verilen su deposundan alan Taksim Meydanı, suyun ‘taksim edildiği yer’ anlamından türetilmiştir. 18. Yüzyılın sonlarına kadar çevresi mezarlıklarla çevrili, Galata ve çevresinde yaşayan gayrimüslim halkın yürüyüş yapmak ya da sosyalleşmek için kullandığı bir düzlüktü.

Beyoğlu yerleşiminin popülerleşmesi ve artan nüfus yoğunluğu ile birlikte maksem, su ihtiyacını karşılayamaz oldu. Böylece 1. Mahmut’un daha önce projelendirdiği ancak hayata geçiremediği daha büyük bir su hattı kurma düşüncesi, yeniden gündeme geldi. Levent – Mecidiyeköy üzerinden isale hattıyla su deposuna ulaşan suyun maksemden civar bölgelere taksim edilmesiyle gerçekleşen bu proje, ileride semtin gelişimine ve sürekliliğine katkıda bulunacaktı.

Taksim Meydanı’nın önemini artıran olaylardan biri de 1806 yılında faaliyete geçen Topçu Kışlası’nın inşa edilmesi oldu. Bugün Gezi Parkı’nın olduğu alanda yer alan Topçu Kışlası, önünde askerlerin talim yaptığı alanla birlikte Osmanlı tarihinde özel bir yer kaplamış ve geçirdiği değişimle Taksim Meydanı’nın dönüşümünü de etkilemiştir. Daha detaylı bilgi için Gezi Parkı sayfamızı da inceleyebilirsiniz.

1850’li yıllara gelindiğinde Taksim Meydanı, Mecidiye Kışlası ve Gümüşsuyu Askeri Hastanesi’nin inşasıyla askeri bir kimlik kazanmaya başladı. Büyük çoğunluğu gayrimüslimlerden oluşan Pera halkının yaşantısıyla bir tezat oluşturan bu durum üzerine Ermeni mezarlığı Şişli’ye taşınarak açılan alana eğlence mekanları yapıldı. 1913’te Beyoğlu’nun Şişli’ye bağlamak amacıyla yapılan tramvay hattı da Taksim’in değerini giderek artırdı. Sonraki yıllarda Topçu Kışlası’nın Taksim Stadyumu’na çevrilmesi, stadın yıkılıp Gezi Parkı’na dönüştürülmesi, Atatürk Kültür merkezi inşası ve Cumhuriyet anıtı gibi hamlelerle Taksim meydanı; şehrin ve çevresindeki eski semtlerin canlılığını yansıtan bir merkez oldu.

Galata Kulesi

Galata Kulesi
Hezarfen Ahmet Çelebi’nin rüzgârı arkasına alıp tahtadan kanatlarıyla havalanarak Üsküdar’a konduğu hikâyenin meşhur kahramanı, Galata Kulesi… İkonik mimarisi, tarih boyunca ayakta kalma çabaları ve farklı amaçlara hizmet etmiş hikayeleriyle Galata Kulesi; yalnızca tarihin önemli yapılarından biri değil aynı zamanda günümüzde İstanbul’un siluetini oluşturan değerlerden biri. İnşa edildiğinden bu yana hem eski hem de yeni İstanbul’un panoramik görüntüsünün dikkat çeken simgeleri arasında yer alan bu yapı hakkında daha fazla bilgi edinmek için yazımızı okumaya devam edin.

İstanbul’un Yüzyıllar Boyunca Değişmeyen Silueti
Tarihler 528’i gösterirken Bizans İmparatoru Anastasius tarafından ‘fener kulesi’ olarak inşa edilen Galata Kulesi, bugünkü adını bulunduğu semtten alır. 4. Haçlı Seferleri sırasında büyük bir bölümü tahrip edilmiş olan kule, 1348 yılında İsa Kulesi adıyla tekrar inşa edilir. Cenevizliler tarafından Galata surlarına ek olarak, yığma taşlar kullanılarak yükseltile kule, bir anda zamanının en yüksek kulesi olur.

Osmanlı’nın İstanbul’u ele geçirmesinin ardından 1445 – 46 yılları arasında yükseltilen ve düzenli olarak her yüzyılda bir yenilenen Galata Kulesi, 16. Yüzyıla gelindiğinde Kasımpaşa tersanelerinde çalıştırılan savaş esirleri için barınak görevi görür. Daha sonra burada Osmanlı padişahı 3. Murat tarafından bir gözlem evi kurulur ancak 1579 yılında kapatılır.

Kule, en büyük ününü gezgin Evliya Çelebi’nin kayıtlarında Hezarfen Ahmet Çelebi’nin tahtadan yaptığı kanatlarla havalanması ve Üsküdar – Doğancılar’a konmasını anlattığı hikâyeye borçludur. Kayıtlara göre 1638 yılında gerçekleşen olay Avrupa’da büyük ilgi uyandırır ve gravürlere sahne olur.

1717 yılından itibaren yangın gözetleme ve haber verme görevlerinde kullanılan Galata Kulesi, 3. Selim döneminde çıkan bir yangınla büyük hasar alır. Sonraki süreçte pek çok yangın görecek, rüzgârda külahının devrilmesi gibi olaylar yaşayacak ve intiharlara şahit olacak olan kule; sürekli onarılarak günümüze kadar ulaşır.

Yüzlerce yıldır sayısız hasar görüp ciddi yaralar almasına rağmen ayakta kalmayı başaran Galata Kulesi’ni siz de İstanbul’a gittiğinizde yapacağınız görülecekler listesine mutlaka eklemelisiniz. Kulenin en tepesine çıkıp İstanbul’un eşsiz manzarasını seyredebilir, zamana meydan okuyan gücü ayaklarınız altında hissedebilirsiniz.

İstanbul Gece Hayatı

İstanbul Gece Hayatı
Günün her saati canlılığını koruyan İstanbul; gündüz sosyalleşme alanları ve tarihi – kültürel noktalarıyla dolu dolu bir gün geçirebilmeyi sağlamanın yanı sıra akşam da renkli gece hayatıyla günün bitmediği şehirlerden biri… Farklı müzik tarzlarına, herkese hitap edebilecek zengin mekân konseptlerine, jenerasyon ve kültürel farklılıklara özel eğlence anlayışlarına uygun seçenekler barındıran İstanbul gece hayatı; oldukça doyurucu deneyimler sunuyor. Eğer siz de birkaç günlük İstanbul seyahatinde gece hayatına da şahit olmak ve arkadaşlarınızla eğlenmek için popüler alternatifler arıyorsanız, İstanbul gecelerine yön veren mekanlar bu yazıda sizleri bekliyor! Avrupa ve Anadolu yakası olmak üzere ikiye ayırarak inceleyip eğlence zevklerine geniş bir yelpazeden bakmaya çalıştığımız yazımızdaki İstanbul gece kulüpleriyle, unutulmaz bir gece için düğmeye basabilirsiniz!

Avrupa Yakası Mekanları
İstanbul’un Avrupa Yakası’nda eğlencenin kalbinin attığı ilçeleri Beyoğlu, Şişli ve Beşiktaş olarak sayabiliriz. Beyoğlu’nun İstiklal Caddesi, Asmalımescit ve Nevizade sokakları, Galata semti; mekanların en yoğun olduğu bölgeleri oluşturuyor. Şişli’de Nişantaşı öne çıkarken Beşiktaş ilçesi ise Ortaköy, Bebek ve Etiler semtlerinin gece hayatıyla ünlü. Gelin, İstanbul gece hayatının Avrupa ayağında sizlere hangi mekanların keyif verebileceğini örneklerle keşfedelim.

Klein
Tekno ve elektronik müzik severlerin bayılacağı Klein, gece 23.00’da başlayıp sabaha karşı 5’e kadar süren DJ performanslarıyla en gözde İstanbul gece kulüpleri arasında. Klein Wall adıyla Sarıyer’de, Klein Sanayi adıyla Şişli’de olmak üzere iki farklı gece kulübü şubesi olan mekân, Asmalımescit’te bar ve restoran konseptiyle açılmış Klein Garten şubesiyle de dikkat çekiyor.

360 İstanbul
Beyoğlu’ndaki tarihi Mısır Apartmanı’nın en üst katında yer alan 360 İstanbul, yerli – yabancı DJ ve dansçıların sıra dışı performanslarını keşfetmenin ötesinde geniş menüsüyle dünya mutfağından lezzetleri tatmak için de ideal bir mekân. İstanbul Boğazı’nın nefis manzarası eşliğinde sınırsız eğlence sunan mekânda alkollü ve alkolsüz kokteyl çeşitliliği ile oldukça zengin.

Jungle 8
Orman konseptli dekorasyonuyla İstanbul gece kulüpleri arasında özel bir yere sahip olan Jungle 8, Beşiktaş’ın Levent semtinde yer alıyor. 23.00’da kapılarını açıp sabah 4’e kadar devam eden dans ve müziğe DJ performanslarının eşlik etmesiyle unutulmaz bir eğlenceye sahne olan Jungle 8, İstanbul’da farklı bir deneyim arayanlar için mükemmel bir tercih.

Sess Nişantaşı
Saat 22.00’da başlayıp 03.00’a kadar süren Sess Nişantaşı eğlencesi, özellikle Türkçe pop severlere, hatta ağırlıklı olarak 90’lar olmak üzere müziklerle eski zamanlara gitmek isteyenlere harika bir gece vaat ediyor. Kalabalık sevmeyenler için hafta içi daha tercih edilesi bir yer olan Sess Nişantaşı, kendine has kitlesiyle İstanbul gece hayatının en popüler mekanlarından.

Ruby
Eşsiz boğaz manzarası, dünya mutfağının lezzetli yemekleri ve minimal dekorasyonuyla sizi büyüleyecek olan Ruby; son zamanlarda Ortaköy’ün akla ilk gelen İstanbul gece kulüplerinden biri. Hem Türkçe hem de yabancı müziğin misafirlere eşlik ettiği mekânda, mis gibi deniz havası eşliğinde keyifli bir akşam geçirmek mümkün.

Anadolu Yakası Mekanları
Anadolu Yakası’nda eğlence; Kadıköy merkez, Bağdat Caddesi ve Caddebostan barlar sokağında yoğunlaşmış durumda. Caferağa Mahallesi’nde bulunan Kadıköy barlar sokağının en hareketli mekanlara ev sahipliği yaptığı bu yakada İstanbul gece hayatının öne çıkan birkaç örneğini sizler için paylaştık.

Cadde Sorti Club
Yerli yabancı pek çok sanatçı ve DJ’in canlı performansları eşliğinde güzel bir akşam geçirmenizi sağlayacak Cadde Sorti Club, Bağdat Caddesi’nin en gözde mekanları arasında. Yabancı ve Türkçe müziğin bir arada, farklı konseptlerle düzenlenmiş programlar ile organize edildiği mekân; sabaha kadar müzik ve dansın keyfini çıkarmanızı sağlayacak.

Arkaoda
Yeşillikler için salaş bir oturma düzenine sahip bahçe konsepti ile alkollü ve alkolsüz kokteyllerinin dikkat çektiği Arkaoda, ağırlıklı olarak Indie müziklerden oluşan programlarıyla özellikle yeni jenerasyonun eğlence anlayışı için yerinde bir tercih. Zaman zaman değişik müzik temalarının ve ufak çaplı dans gecelerinin düzenlendiği bu mekân, Kadıköy barlar sokağında yer alıyor.

Kadıköy Sokak After
Ağırlıklı olarak house ve R&B müziklerini duyabileceğiniz Kadıköy Sokak After, İstanbul gece kulüpleri denildiğinde Moda lokasyonu için akla gelen ilk seçeneklerden… Eski zamanların bar konseptini yaşatan dekorasyonunun yanı sıra geniş bir dans pisti de sunan mekân, eğlenceli bir gece için şans verilebilecek yerlerin başında geliyor.

Dorock XL
Bar ve konser – dans alanı ayrı şekilde tasarlanan geniş bir mekâna sahip Dorock XL, farklı türlerde müziklerden hoşlanan herkesin ortak buluşması noktası. Yerli ve yabancı sayısız grubun veya sanatçının konserlerinin verildiği mekân, konser sonrası dans geceleri ve sabah saatlerine kadar süren eğlence ritmiyle Kadıköy merkezinin favori gece kulüplerinden.

Gezi Parkı

Gezi Parkı
Yıllar önce Taksim Meydanı’ndan kuzey yöne doğru bakıldığında görkemli ağaçların yükseldiği, semtin nefes alan noktalarından biri olan Gezi Parkı; günümüzde hak ettiği değeri görmese de oldukça hareketli bir uzak ve yakın tarihe sahip arka planıyla halen ilgi odağı… Biz de Taksim Meydanı ile birlikte Beyoğlu’nun ve dolayısıyla İstanbul’un da simgelerinden biri olmayı sürdüren bu yemyeşil ve özgür alanın hem tarihini hem de önemini bu yazımızda sizlerle paylaştık.

Topçu Kışlası’ndan Taksim Stadyum’una…
Gezi Parkı’nın hikayesi, Osmanlı padişahı 3. Selim zamanında kapıkulu askerlerinin topçu sınıfı için Rus ve Hint mimari örnekleriyle inşa ettirdiği Topçu Kışlası’na dayanır. Daha sonra Taksim Kışlası, Halil Paşa Topçu Kışlası gibi isimlerle de anılacak olan bu alan; önündeki boş araziyle birlikte askerlerin talim yaptığı oldukça aktif bir bölgeydi. Günümüzde Talimhane olarak bildiğimiz semte adını veren talim alanıyla birlikte askerlerin toplanma yeri olan Topçu Kışlası, 1909 yılında yaşanan 31 Mart Olayları’nda isyancıların merkezi olduktan sonra önemini yitirmeye başladı. 20. Yüzyıla gelindiğinde avlusunun boşaltılıp sportif faaliyetlere açılmasının ardından tribün inşa edilerek İstanbul’un ilk stadı olan Taksim Stadyumu’na çevrildi. 1923 yılında Türkiye milli futbol takımı ilk maçını Romanya ile bu stadyumda gerçekleştirdi.

1939 yılında Beşiktaş’ta başlayan İnönü Stadyumu inşaatı üzerine gözden düşen ve bir süre harabe halinde kalan Taksim Stadı, şehircilik uzmanı Henri Prost tarafından hazırlanan imar planı ile yıkılarak Gezi Parkı’na dönüştürüldü. Çevresinde inşa edilen işletmeler için yapılan kısıtlamalar nedeniyle kapladığı alan giderek küçülen park, 2013 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından Taksim Yayalaştırma Projesi kapsamında yeniden düzenlenmek istendi. Ancak imar izni olmadan yapılan müdahalelere tepki gösteren aktivistlerin Gezi Parkı’nı kurtarma çabaları, ülke çapında bir eyleme dönüştü. Gezi Parkı olayları adıyla tarihe geçen eylemler sonucunda proje iptal edildi.

Gezi Parkı bugün halen eski gösterişli zamanlarındaki gibi olmasa da; Beyoğlu’nda yaşayanların ve bölgeye yolu düşenlerin yürüyüş yapmak, dinlenmek ya da nefes almak için uğradığı yerlerden biri. Eğer Taksim’e giderseniz, değişimine ve tarihine tanıklık edebilmek için siz de Gezi Parkı’nı ziyaret edebilirsiniz.